BALKANLARIN MAZLUM ÜLKESİ: BOSNA

Gezdiğimiz yerleri daha önceden coğrafi ve tarihi ana hatları ile bilmekte fayda var. Bu konuda bildiklerim ve okuduklarımı kısaca paylaşmak isterim.

Ülkeye adını veren Bosna Nehri, İgman Dağının eteğindeki bir kaynaktan doğar, 271 km bir yol izledikten sonra Sava Nehri ile birleşir. Bosna Hersek , üçgene benzeyen dağlık bir araziye sahiptir, dağlık arazi Sava ve Nevetva nehir sularıyla bölünür. Nevetva Nehrinin kuzey güney bölgeleri olan bölgeye Hersek denir. Ülkenin kuzeyinde ekilebilir verimli topraklar yer alırken, güneyinde Adriyatik denizine Dalmaçya’da 20 kilometre uzunluğunda bir kıyısı vardır

Slav, Hırvat ve Avar karışımı olan Boşnaklar 10. asırda Bogomil mezhebine bağlıydılar. Teslisi ve hazret-i İsa’nın tanrının oğlu olduğunu kabul etmeyen inançları yüzünden uzun süre çevredeki diğer Hıristiyanların baskısı altında kaldılar. Son kral Stefan Tomeseviç, Bosna’da yaşayan kalabalık Bogomil mezhebine bağlı olanlara adil davranmayınca, Fatih Sultan Mehmed Han bölgeyi rahatlıkla Osmanlı topraklarına dahil etti. Bogomiller, bölge Osmanlılar tarafından fethedilince, kolayca İslamiyeti seçerek Müslüman oldular. Anadolu’dan gelen dervişler yoluyla İslamiyet bölgede hızla yayıldı.

1463 yılında Fatih Sultan Mehmed Han tarafından fethedilen Saraybosna, 1878’de Berlin Anlaşması ile Osmanlı’dan koparılan Bosna’nın acı tarihi Avrupa tarihinin de önemli noktalarını içinde saklıyor. Osmanlıdan sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bağlanınca, Bosna’daki Müslümanlar, kendi topraklarından göç etmiş, yerlerine de Sırplar yerleşmiştir.

Osmanlının 1912 yılında Balkan Savaşının ardından Balkanlardan tamamen çekilmek zorunda kalması ile iyice karışan bölgede, 1914 de Sırp milliyetçilerinin suikasti ile Avusturya Veliahdı Ferdinant’ın öldürülmesi 1.Dünya savaşının başlama işareti oldu. Savaşın sonunda Yugoslavya Krallığı parçalanınca bölgede Sırbistan, Karadağ, Avusturya-Macaristan ve Bosna-Hersek gibi birçok küçük devlet kuruldu. Yaşanan bu değişim sürecinde Bosna-Hersekli Müslümanların toprakları Sırplarca ele geçirildi, halk göçe zorlanıp, sayıları azaltıldı.

Yugoslavya’nın parçalanmasıyla 1986-1992 yılları arasında aşırı milliyetçi bir grup Sırp, Büyük Sırbistan’ı kurabilme ümidiyle soykırım gerçekleştirmiştir. Nihayetinde, 1992 yılı Şubat ayında Aliya İzzetbegoviç’in başkanlığında Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan etmiş, aynı yılın 7 Nisan’ında Batılı ülkelerce tanınmıştır. Yine aynı yılın 22 Mayıs’ında Birleşmiş Milletler üyelik başvurusu kabul edilmiş ama Sırpların, Bosna’nın kuzeyine olan saldırıları devam etmiş, Sırp Devleti’ni kurma amacı sürdürülmüştür.

Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD, Boşnak Müslümanların ülkesi Bosna-Hersek’i Sırp vahşeti karşısında yalnız bırakmıştır. Bağımsızlık ilanının ardından Sırpların Bosna’daki tarihi ablukası başladı. Üç yıl boyunca Sırplar hiçbir çağrıya kulak asmayarak insanlık dışı uygulamalarını pervasızca sergilediler. Nisan 1992’de Bratunac köyünde yaklaşık 350 Bosnalı Müslüman, Sırp paramiliterleri ve özel polis güçleri tarafından işkenceye tabi tutularak öldürüldü.

Bosna Savaşı’nın sonlarına doğru Müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan Gorajde ve Srebrenitsa’yı ele geçirmek maksadıyla bu iki kente saldırdılar. BM tarafından güvenli bölge olarak ilan edildikten iki yıl sonra Srebrenitsalılar 1995 yılının yaz ayında Hollandalı BM güvenlik güçlerinin gözetiminde toplu katliamın kurbanı oldular.

Bosna Savaşı, 1 Mart 1992 tarihinden 14 Aralık 1995 tarihine kadar sürdü. Üç yıldan fazla süren bu savaş sırasında Kızılhaç Örgütü verilerine göre yaklaşık 300 bin kişi hayatını kaybetmiş, 2 milyon kadar insanda yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmıştı. Bosnalılar, dünyanın gözü önünde ve Avrupa’nın göbeğinde sistematik bir soykırıma tâbî tutulmuştu. Srebrenitsa Katliamında öldürülenlerin kesin sayısı bilinmemekle birlikte Eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi savcısı, 7.000 ila 8.000 kişinin öldürüldüğünü belirtmiştir. Srebrenitsa’da evlerin duvarlarındaki kurşun izleri ve bir çok yerde  ‘Don’t forget Srebrenitsa’ yazıları şehirde birçok yerde görülmektedir.

Srebrenitsa çevresindeki ilk toplu mezarları ortaya çıkararak Pulitzer Ödülü kazanan Amerikalı gazeteci David Rohde BM’nin bu tavrını eleştirerek şöyle dedi: “Uluslararası camia taraflı bir şekilde binlerce insanı silahsızlandırmış ve sonra da onları en azgın düşmanlarına teslim etmiştir.”

Savaşı sonlandıran ve Bosna Hersek’in anayasasını da belirleyen Dayton Anlaşması, ülkeye karmaşık bir siyasi sistem getirirken, birçok konuda Bosna Hersek’in elini kolunu bağlaması nedeniyle “deli gömleği” olarak da nitelendiriliyor. Devletin en üst makamı Devlet Başkanlığı Konseyi, Boşnak, Sırp ve Hırvat üç üyeden oluşuyor. Dört yılda bir yapılan seçimlerde belirlenen üyeler, 8 aylığına dönüşümlü olarak konsey başkanlığı yapıyor.  

Karar alma sürecindeki en önemli sorunlardan biri Devlet Başkanlığı Konseyinde yaşanıyor. Dış politika gibi önemli konularda verilecek kararlar, üç üyenin de mutabık kalmasıyla alınabiliyor. Bu kararların alınması bazen çok uzun sürüyor, bazen de hiç gerçekleşmiyor. Günümüzde Dayton anlaşmasının neden olduğu Bosna-Hersek’in bölünmüşlük sorunu artarak devam etmekte bu sorunun çözümü için çalışmalar sürdürülmektedir

Bosna Seyahat Hatıralarım (23-26Haziran 2021)

Pandeminin yavaşladığı, ülkelerarası seyahatin nispeten rahatladığı Haziran ayında bir akrabamızında düğün davetini de fırsat bilerek bir Bosna Turu yaptık. Bir dostumuzun oğlu Ahmed’in düğününü Saraybosna’da yapacak olması bize hem kardeşimizin düğününe katılmak hem de Bosna’yı ziyaret etmek imkanı sunuyordu. Böylece biz, oğlum, gelinim ve torunlarım, dünürümüz Mustafa bey ve eşi ;  3 aile birlikte 24 Haziran’da Saraybosna’ya yola çıktık. Bosna-Türkiye arasında vize istenmiyor, gidişte ve dönüşte Covid testi ve aşı kartı beyan etmeniz yeterli oluyor.

İstanbul’dan 2,5 saatlik bir uçak yolculuğundan sonra Saraybosna’ya vardık. Bizi karşılayan tur yetkilileri pandemi döneminden sonra gelen ikinci kafile olduğumuzu ve bizim üç ailelik ekiple beraber üç bayan misafirin daha bulunduğunu söylediler. Bizim dokuz kişilik kafile ve iki rehberimiz bir minübüs ile havalanından Saraybosna merkeze doğru hareket ederken gezimizin ilk turu da başlamış oldu.

Başçarşı, Bizim Çarşı

Saraybosna şehri zaten yaşayan tarih gibi. Başçarşı’da yürürken kendinizi bir Osmanlı şehrinin sokaklarında geziyormuş gibi hissediyorsunuz.  Başçarşı’da bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın halaoğlu Gazi Hüsrev bey Camii ve Türbesi Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden. Vakit namazını Gazi Hüsrev bey camisinde eda ettik. Cami avlundaki ağaçlar, şadırvan, medrese ve türbeyi ziyaret ederken adeta Bursa’da bir camii ve türbeyi geziyormuş gibi olduk.

Gazi Hüsrev bey camii ve medresesinin önünden geçen yolun hemen ilerisinde sokağın ortasında bir çizgi var. Bu hat, Doğu-Batı çizgisi; Osmanlı şehir mimarisi ile modern şehir mimarisinin keskin bir sınırla ayrıldığı hat olarak işaretlenmiş. Bu hattın doğusunda kalan Osmanlı dönemi şehir mimarisi ne kadar insani, çevreyle barışık, uyumlu ve sıcak ise, batısında kalan modern şehir mimarisi o denli karmaşık, doğayı ve insanı ezen, soğuk bir görünümde.

Başçarşı ortasındaki Osmanlı Sebili ve etrafındaki güvercinler ziyaretçileri karşılamak ve bırakmamak için çırpınıyorlar. Güvercinlerin bu kadar samimi ve sıcak davrandığı başka bir yer görmedim. Elimizde, omzumuzda, başımızda dolaşıyorlar. Başçarşı sokaklarında gezerken Osmanlı dönemi hanları ve avlulu konaklarınının çay bahçesi ve kafe olduğuna şahit oluyoruz. Bu tarihi çarşı ve avlularda çay-kahve içerken kendimizi ata-baba ocağında gibi hissediyoruz.

Başçarşı’da ahşap mimarili küçük şirin bir lokantada gurup halinde Boşnak köftesi ‘Çevapi’ molası veriyoruz. Bizim İnegöl köftesine benziyor, bol soğan ve yanında yufka ekmeği ile servis ediliyor.

Şehitlikler ve Saraybosna Gülleri

Bosna’da yakın dönemde yaşanan iç savaş ve katliamın acıları hala taze. Bugün hala şehirlerde Sırp katliamın izleri aynı şekilde durmaktadır. Evlerde ve bir çok yerde kurşun izleri ve bombalanan yerlerdeki ‘Saraybosna Gülleri ‘ denen kırmızı işaretli yerleri görünce olayın ciddiyeti daha iyi anlaşılmaktadır. İnsanların yüzlerinde hafif tebessümlerin ardına gizlenmiş derin bir hüznün, yaşanan acıların verdiği olgunluğun izlerini görebiliyorsunuz.

Saraybosna sokaklarında gezerken birçok yerde kaldırımlarda ve asfalt üzerinde parçalı kırmızı boyalı bir metre çapında gül şeklinde işaretler görüyoruz. Rehberimiz bunlar ‘Saraybosna Gülleri’ diyor. Savaş zamanında bombaların ve keskin nişancıların şehit ettiği insanların anısını hatırlatmak için yapılmış. Zaten Saraybosna’yı gezerken binalardaki kurşun izleri, Bosna gülleri, şehitlikler vb. her yer size savaşı ve acımasız katliamı hatırlatıyor. Saraybosna güllerinin en büyüğü pazar yeri ve fırın katliamının yapıldığı yerde. Fatihalar ve gözyaşları ile ziyaret ediyoruz.

Başçarşı’daki Osmanlı Sebili’nin karşısındaki sokaktan tepeye doğru çıkan Arnavut kaldırımları ile döşeli sokaktan ilerliyoruz. Yamaçta bir çiçek bahçesi gibi dizilmiş şehit kabirleri ve ortasında yükselen küçük, şirin kubbesi ile bir yüzük taşı gibi duran Aliya İzzetbegoviç’in kabri var.

Bosna Soykırımı yıllarında yaşanan hazin savaşın şehitleri ve Aliya  İzzetbegoviç’in anıt mezarının bulunduğu şehitlik. Şehitliğin insanı hüzünlendiren görünümü yanında yamaçtan Saraybosna’ya bakarken “Hürriyetin bedeli şehitliktir”duygusu içimize doğuyor.

Aliya’nın kabrini hilal şeklinde çevreleyen küçük havuz, çiçekler ve türbe, ayyıldız şeklinde bir görünüm verirken, çevredeki şehit kabirleri ile beraber insanı cennet bahçesinde imiş gibi ferahlatıyor. Şehit mezarları arasında birkaç Sırp ismi yazılı mezar taşı da görüyoruz. Rehberimiz bu kişilerin Sırp olmalarına rağmen yapılan zulum ve haksızlığa karşı Müslümanların yanında yer aldıklarını ve ölünce Müslüman mezarlığına gömülmeyi istediklerini söylüyor. Bu kabirler insanlığın sağduyusuna ve ortak vicdanına olan inancımızı artırıyor.

Saraybosna’da gezerken sanki bir müze şehirde tarihi belgesel izliyor gibi oluyor, adeta tarihin izlerini görüyorsunuz. I.Dünya Savaşı’nın fitilini ateşleyen suikastın olduğu köprübaşı ve caddeyi geziyoruz. Bilindiği gibi,1914 yılında Avusturya prensi Arşidük Ferdinand’ın Bosna’da Latin köprüsü önünde çetecilerce öldürülmesi ile I.Dünya Savaşı başlamıştı.

Bosna’da diğer tarihi yer, yolların kesişme noktasındaki bir köşede yer alan II.Dünya Savaşı’nda hayatını kaybedenler anısına sürekli yanan Vjecna Vatra (Kan çiçekleri) ateşi… 6 Nisan 1945’te Yugoslav ordusu tarafından Almanların işgalindeki Saraybosna’nın kurtarılışı anısına yakılan sönmeyen ateş tarihi hatıralardan biri.

Avusturya – Macaristan döneminde Hükumet Konağı (Belediye binası) olarak yaptırılan ve Sırplar tarafından bombalanarak yakıldığı için birçok el yazması eserin kül olduğu Viyeçnitsa Kütüphanesi, şehrin ortasından geçen nehrin etrafındaki yolun başka bir köşesinde duruyor.

Mostar Köprüsü ve Alperen Tekkesi

Bosna’daki İkinci günümüzde Hersek bölgesinin en büyük ve güzel şehri olan Mostar şehir turunu yapmak üzere yola çıkıyoruz. Yolumuz üzerinde bulunan küçük beldelerin içinden geçerek ilk durağımız olan Konjic şehrine varıyoruz. Neretva nehri kenarına kurulmuş 50 bin nüfuslu bu küçük şehirde Bosna’daki Sırp saldırıları sırasında hasar görmüş ve tadilatı T.C Karayolları ve TİKA tarafından yapılmış Osmanlı köprüsü, Kırık Minareli Camii ve Mini Çarşı dikkatinizi çekiyor.

Saraybosna’dan Mostar’a giderken yol boyunca mavi-yeşil tonlarıyla ağaçlar arasında yolculuk yaptık. Bazı yerlerde durup Neretva Nehri’ni izleyip bu harika manzaranın tadını çıkardık. Bosna’da şehirler arası yollar genel olarak yemyeşil. Kendinizi sanki sürekli Karadeniz’de seyahat ediyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Gölleri ve nehirleriyle, mavi yeşil bir doğanın içinde kilometrelerce uzanan yolda huzur veren bir yolculuk yapıyorsunuz.

Ardından Poçitel’e doğru yola çıkıyoruz. Poçitel aslına uygun olarak restore edilmiş tipik bir Türk köyüdür. Hırvatistan sınırına 15 kilometre mesafede bulunan ve Roma döneminden beri ayakta durmayı başarabilmiş bu köyde savaş zamanı ağır hasar almış. Yıllar sonra tekrar onarılarak hizmete girmiş köy camisine gidiyoruz. Namaz sonrası köyün sokaklarında kısa bir gezinti ve yol kenarı satıcılarından alışveriş yapıyoruz.

Ardından Buna Nehri kaynağına 5 asır önce kurulmuş Blagay-AlperenTekkesi’ne hareket ediyoruz. Buna Nehrinin kaynağına nazır Sarı Saltuk Tekkesi olarak da bilinen tekkeyi ziyaret ediyoruz. Tekke, yalçın bir kayanın altından kaynayan nehrin kenarında adeta bir güvercin yuvası gibi şirin ve güzel ahşap yapı olarak inşa edilmiş. Yılların sert ve acımasız akıntısına bir derviş sabrıyla tahammül eden Alperen dergâhı, her daim başı sıkışanların ve mazlumların sığınağı, bunalanların ferahladığı erenler makamı olmuş. Bosna’nın en zor günlerinde olduğu gibi hala tertemiz berrak bir pınar, bunalan ruhları ferahlatan bir cennet bahçesi gibi duruyor. Osmanlı’nın yiğitlikle dervişliği birleştiren tasavvuf anlayışının bir numunesi gibi.

Tekke içinde yer alan Ali Paşa Türbesi ve Sarı Saltuk’un türbesini ziyaret ediyoruz. Tipik Anadolu evi şeklinde inşa edilmiş iki katlı bu evde, bayan mescidi, Meydan odası, Erkekler için mescit ve zikir odası, Hamamcık ve halvethane ve mutfak olarak kullanılan mekânlar mevcut.

Blagay Tekkesi’nden sonra Mostar şehrine hareket ediyoruz. Mostar’da görülecek yerlerin başında Şehit camii ve avlusundaki mezarlık geliyor. Nehirden toplanan taşlarla işlenmiş kaldırımlı Mostar çarşısını geziyor, Koski Mehmet Paşa camiinde namaz kılıyoruz. Bu cami köprünün en iyi görüldüğü ve en güzel fotoğrafının çekildiği yer.

Mostar Köprüsü, 1566 yılında Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından yapılan ve 1993’te Sırp bombardımanı ile yıkılan ancak 2004 yılında tekrar restore edilen tek kemerli bir tarihi köprü… Çarşının içinden yürüyerek Mostar Köprüsünün altına nehir kıyısına varıyoruz. Burada bir mola verip dinlenirken, çocuklar nehrin sularında serinliyor biz de  zamanın akışını ve yaşanan acıları tefekkür ediyoruz.

Vezirler Şehri Travnik ve Ahmiçi Köyü

Üçüncü gün Vezirler şehri olarak bilinen ve orta Bosna’da yer alan Travnik şehrine hareket ediyoruz. Yolumuzun üzerinde bulunan ve 16 Nisan 1993 yılında çok büyük acılara ev sahipliği yapmış Ahmiçi köyüne uğruyoruz. Ahmiçi köyü camii avlusunda yapılmış olan şehitler anıtı ve yapılan katliamın fotoğraflarının bulunduğu sergi salonunu ziyaret ediyoruz. En küçüğü 3 aylık ve en yaşlısı 86 yaşında öldürülen 116 kişi ve hikâyelerini dinliyoruz.

Bosna’nın her yerinde olduğu gibi Ahmiçi köyünde de Boşnak Müslümanlar, derin bir hüzün ve sükûnetle, acılarını içlerine gömerek komşuları olan Sırp ve Hırvatlar ile birlikte yaşamaya devam ediyorlar.

Travnik yolu boyunca Karadeniz’i andıran yemyeşil dağların arasından ve yine yol boyunca bizlere eşlik eden Bosna nehri kıyısından devamlı değişen çok güzel manzaralar eşliğinde seyahat ediyoruz. Vezirler şehri Travnik’te ziyaret ettiğimiz Elçi İbrahim Paşa medresesi hala öğrenci yetiştirmeye devam eden, yenilenmiş haliyle güzel bir eğitim müessesesi. Diğer tarihi yerler Perişan Mustafa Paşa Çeşmesi, Alaca Cami ve Arastası, Travnik çarşısı, burada şehit olmuş ilk Türk olan Selami Yurdan’ın kabri ve diğer vezirlerin türbelerini geziyoruz.

Bosna Düğünü ve Nikah Merasimi

Travnik turumuzu hızlı ve erken tamamlayıp Ahmet Fadlullah kardeşimizin nikahına yetişmek için Saraybosna’ya yola çıkıyoruz. Biz nikah ve düğün yemeği için guruptan ayrılıyoruz, diğer arkadaşlar alışveriş yapmak için Başçarşı’ya gidiyorlar. Önce resmi nikah merasimine katılıyoruz, daha sonra dini nikahında kıyılması için yakındaki bir camiye gidiyoruz. Cami imamı çok güleç yüzlü, aksakallı, hoş sohbet bir insan. Gelin ve damatla birlikte davetlilere de uygun şekilde ayet ve hadislerle nasihatler ediyor.

Dini nikahta aynı şekilde resmi deftere imzalarla devam ediyor; ardından Kur’an tilaveti ve dualar eşliğinde nikah merasimi tamamlanıyor. Kuran Tilavetini gelinin babası Kerim bey, içli ve güzel sesiyle yapıyor. Akşam Bosna nehri kenarında, Uluslararası Saraybosna Üniversitesi yanında güzel bir otelin lokantasında düğün yemeği var.

Damadın kayınpederi Kerim bey Iraklı bir Türkmen. Yıllar önce Bosna’ya gelip yerleşmiş ve Boşnak Zehra hanım ile evlenmiş. Ticaret ve emlak işleri ile uğraşıyor. Boşnakça, Arapça ve Türkçe bildiği için Bosna Savaşında Mücahitlere çok faydası olmuş. Güngörmüş, hoş sohbet, babacan bir insan. Damat Ahmed’i de evladı gibi çok seviyor.

Bizim rehberlerimiz Bahadır ve İlhan da Türkiye’den üniversite okumak için Bosna’ya gelmişler ve burada evlenip yerleşmişler. Rehberimiz Bahadır, eşiyle evlenmek için yedi sene beklediğini söyleyince biraz garip karşıladık. Fakat, savaş zamanında 6-7 yaşında bir çocuk olan eşinin bir Sniper kurşunundan saniye farkı ile kurtulduğunu o yüzden eşinin ailesinin ona çok düşkün olduğunu söyleyince konuyu anlamış olduk. Bosna’da böyle acıklı çok hatıra var. Ama onlar acıları içlerine gömmüşler, hüzünle uzaklara bakıyor, acılarını tazelemek istemediklerinden o günleri konuşmak istemiyorlar.

Saraybosna Milli Parkı ve Savaşın Seyrini Değiştiren Ev

Dördüncü gün ilk olarak 1992–1995 yılları arasında yapılan Sırp Saldırıları sırasında Boşnakların en kritik hamlelerinden biri olan ve havalimanının altına kazılan Yaşam Tünelini ziyaret ediyoruz. Savaşın seyrini değiştiren ve tarihin en uzun kuşatması (4 yıl 4 ay ) sayılan Saraybosna kuşatmasını yaran bu tünel ve müzesinde orijinal görüntülerden hazırlanmış 15 dk.lık bir video ile savaşı yakından hissediyoruz. 

Fotoğraf galerisi, savaş haritası ve savaş zamanında kullanılan araç gereçlerin sergilendiği bu müzeyi gezdikten sonra Milli Parka gittik. Burası 1984 yılı kış olimpiyatlarının yapıldığı İgman dağı eteklerinde Bosna nehrinin kaynağı olan yüksek ağaçlar arasında akan nehri ve patika yollarıyla çok güzel bir park.  Kuğuların, yaban ördeklerinin özgürce yaşadığı bu doğal parkta su kaynaklarını ve yeşilin her tonunu görme imkânı buluyoruz.

Gezimizin bu son durağının ardından Bosna Havaalanından İstanbul’a dönüyoruz. Burada da hoş bir sürpriz ile karşılaşıyoruz. Bizim Türkmen Kerim bey düğün hediyesi olarak damat ve gelini bizimle aynı uçakla İstanbul’a balayına gönderiyor.

Bosna Unutulmaz

Bosna’dan unutulmaz hatıralarla ayrılırken aklımızda ve gönlümüzde kardeşlerimizin dertleri ve çözüm yolları için neler yapılmalı soruları duruyordu. Sivil toplum teşkilatları olarak ziyaret, destek ve yardımları devam ettirmeliyiz. Özellikle Eğitim ve Sağlık alanında yapılacak çok şey var. 

Bosna’nın devam eden dertlerinin en başında ‘Bosna’ya giydirilen deli gömleği’ denilen Dayton anlaşması vardı. Bosna’da adil ve kalıcı bir barış olması için bu anlaşma değişmeli ; Türkiye’nin desteği ile yeni, adil, ortak yaşama kültürü ve hukuki bir sistem kurulmalıdır.

Bosna-Türkiye aynı ağacın farklı dalları gibi geldi bize. Şehirler, camiler, mezarlıklar..bizim şehirlerimiz, insanlar güler yüzleri ve hoş sohbetleri ile bizim insanlarımız. Aradaki bağları artırmak için gençlerin evliliklerini teşvik etmeli, tüccarların buralarda yatırım ve ticaret yapmaları için daha çok imkanlar oluşturmalıyız.

Bosna’da en güzel yatırım Uluslar arası Saraybosna Üniversitesi (İUS); Bosna ile Türkiye arasında bir ilim ve ziyaret köprüsü olmuş.Türkiye’den binlerce genç üniversite eğitimi için gelirken, bazıları burada evlenerek hayatını burada kurmaya karar vermişler.

Türk yatırımcıların desteği ile 2004 yılında kurulan Saraybosna üniversitesi Bosna Hersek’te en fazla kayıt alan, YÖK tarafından tanınan, diploma denkliği olan  ve en iyi özel üniversitesi olmuş. Yurtları kampüsün içerisinde olduğu için öğrenciler bu konuda da rahat ediyor. Saraybosna’nın yurt dışında okunabilecek en güvenli şehir olduğunu söyleyen gençler, Türkiye’den arkadaşlarını burada okumaya teşvik ediyorlar.

Bosna’dan sevgi ve hüzünle karışık duygularla ayrıldık. Bosna insanı yakın tarihte yaşadığı acıları, katliamları unutmamış, ama acı hatıralardan bahsedip tekrar o anları yaşamak istemiyor. Hüzünlü bir tebessümle beraber insanın içine işleyen derin anlamlı bakışlarla vedalaşırken, millet olarak birbirimizin elini asla bırakmamamız gerektiğini hissediyoruz.

Uzm.Dr.Selahattin Semiz / Afiyet Hastanesi Başhekimi 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın