Hayatımı Kurtaran doktor

Hatırladığım kadarıyla 5-6 yaşlarındaydım. Memleketim Sivas’ın Gürün ilçesinde kışlar çok sert geçerdi. Bende kış aylarında sık sık bademcik iltihabına yakalanır, bir kaç gün ateşler içerisinde yatardım. O kış günlerinde hatırımda kalanlar sobanın üstünde devamlı kaynayan ıhlamur çaydanlık, sobanın çıtırtıları arasında pencereden hafif hafif yağan kar ve pencere önündeki kuşlardı. Tabii bademcik iltihabının tedavisi için yapılan penisilin iğnesinin, hazırlanışı, eve gelen sağlık memurunun cam enjektöre ilacı çekmesi, hazırlaması ve kalçadan yapılan iğnenin en az beş dakika süren uyuşukluk hissi ve uzun süreli ağrısı.. hep hatırımda ..

Daha önceki bademcik iltihaplarım bir hafta içerisinde geçerken bu defa uzun sürmüştü. Yapılan penisilin iğnelerinin sayısı artmış ateş, boğaz ağrısı ve halsizlik şikâyetlerim bir türlü geçmiyordu. Üstelik göz kapaklarımda daha belirgin olmak üzere vücudumda şişlikler oluşmuştu. Gürün’deki hükümet tabibi hastalığın tedavisi için kasabanın imkânlarının yetersiz olduğunu, şehir merkezinde bir hastanede tedavi olmam gerektiğini söyledi.

Tabii o zamanlar kış aylarında Gürün’den Sivas’a gitmekte oldukça zor bir yolculuktu. Yol oldukça engebeli ve kış şartlarında sık sık kar nedeniyle kapanıyordu. Yine öyle yoğun kar yağışı nedeniyle yolların kısmen kapalı olduğu, otobüslerin gitmediği günlerdi. Bizde ancak özel bir araçla gidecektik. Babamın yakın arkadaşı ve kasabadaki tek jip’in sahibi ‘Çamur Hikmet’ amcaya nüracaat edildi. Çamur Hikmet amca hem babamın hatırı hem de bir hastanın hayatını kurtarmak için zorda olsa bu görevi kabul etti. Biz annem ve ben arka koltukta, babam ön koltukta, Çamur Hikmet amcanın kaptanlığında zor bir yolculuğa çıktık. Çamur Hikmet amcanın jip’i eski filimlerde gördüğümüz gibi, arka kısmı kalın bez tenteli, yüksek şaseli, ön farları yuvarlak şekilde bir araçtı. Aslında o dönemde, otomobil varken,  çok tercih edilen bir özel araç değildi. Ama kış şartlarında daha kullanışlı oluyordu. Zor kış şartlarında güç bela 3-4 saatte Sivas’a vardık.

Sivas Numune hastanesi çocuk servisine yatışım yapıldı. Koğuş tarzındaki odalarda yaklaşık 8-10 çocuk yatıyorduk, annelerimizde başucumuzdaki tahta sandalyelerde refakatçı olarak kalıyordu. Tabii o zamanki şartlar hastalar kadar refakatçılar içinde oldukça zordu. Hala annemin o sandalyede nasıl dinlendiğini ve nasıl uyuduğunu bilmem.

Bu hastanede 15-20 gün yattığımı hatırlıyorum. Meğer bademcik iltihabı sonrası böbreklerim etkilenmiş ve neredeyse böbreklerim çalışmaz duruma gelmiş. Her gün birkaç doktor yatağımızın başına geliyor, tahliller ve tedavileri görüşüyorlardı. Genelde yüzlerinde memnuniyetsiz ifadeler oluyordu. Son zamanlarda Ankara’ya başka bir hastaneye sevk etmelerinin daha uygun olacağını konuşuyorlardı.

Bu arada babam Sivas’ta bir akrabamız olan Hasan Amcanın sahibi olduğu Taşhan Otel’de kalıyordu. Her gün bizi ziyarete gelir, elinde birkaç parça yiyecek ve meyve olurdu. Doktorlarla konuştuğunu eğer gerekirse başka bir hastaneye sevk edileceğimizi söylemiş, annemde genellikle olduğu gibi gözü yaşlı bir şekilde karşılar ve uğurlardı.

Babam, bir Pazar günü Taşhan otel de kalırken, yoğun kar yağışı ve tipi nedeniyle birkaç aracın yolda kaldığını ve onlara yardımcı olmak için birkaç arkadaşla beraber çevre yollardan birine gidiyorlar. Mahsur kalan araçlardan biride özel aracı ile kongreden dönen bir doktor ve ailesi de varmış. Babam, onlarla ilgilenmiş, araçlarını kurtarmışlar ama yollar kapalı olduğu için yola devam etmeyip, Taştan Hotel de misafir etmişler. Bu sırada samimi oldukları doktorun, İran’da görev yapan Azeri asıllı bir çocuk doktoru olduğunu, çocuk hastalıları ile ilgili bir kongreden döndüğü sırada, yolda kaldığını öğrenmiş. Samimiyeti ilerletince o doktor beyde babamın neden burada olduğunu sorup öğrenmiş. Durumumu babamdan dinleyen ve tedavinin sonuçsuz kaldığını başka bir hastaneye gönderileceğini öğrenen doktor, beni görmek istemiş.

Ertesi gün ziyaret saatinde babamın yanında tanımadığım birisi daha vardı. Hatırladığım kadarıyla, kalın gözlüklü, alnı açık, saçları kısmen dökülmüş, esmerce, orta boylu birisi idi. Beni dikkatlice izliyor, kısa sorularla benimle konuşuyor, dikkatlice dosyamı ve tahlil sonuçlarımı inceliyordu. Diğer doktorların ve hemşirelerin dikkatini çekmemek için çok hassas davranıyordu.

Daha sonra babamın anlattığına göre ona Azeri Türkçesi ile  ‘Bu tedavi ile senin çocuğu aparırlar’ demiş. Ben yeni bir tedavi ve ilaçlar yazacağım eğer doktorlar bu tedaviyi yaparlarsa çocuk kurtulur demiş. Babamda doktorlara durumu anlatmış, onlarda nasıl olsa tedaviye cevap vermiyor birde bu tedaviyi uygulayalım diye kabul etmişler. Yeni tedavinin 4-5. günü tedaviyi takip eden doktor yüzü gülerek yanımıza geldi. Çocuğun tedavisi iyi gidiyor, yeni tedaviye iyi cevap verdi dedi. Birkaç gün sonrada şifa ile taburcu oldum.

Babam ve annem beni hastaneden çıkarıp sevinçle eve doğru giderken bu konuyu anlatıyorlardı. Babam doktor beyle tanışmasını anlatırken, hayret ve sevinçle doluydu. Çamur Hikmet amca ‘da ‘Sen başkasına yardım ettiğin için, Allah’ta sana yardım edecek insanlar gönderdi Ahmet Emmi ‘ dedi.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın