1 Mart Tezkeresi ve Hatırlattıkları

1 Mart 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) reddedilen tezkere, Irak’ta Saddam yönetimine karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin (ABD ve Nato’ya bağlı ülkelerin askerlerinin)  Türkiye’de bulunması, üs oluşturması için hükümete yetki verilmesini öngörüyordu.

Bu tarih Türkiye’nin yakın tarihindeki en önemli ve kritik kararlardan biri olmuş, ülkemizin ABD ve Nato’dan bağımsız karar alabilme imkânını göstermiştir. O günleri hatırlayanlar Millet Meclisinde bu tezkerenin reddinin ne kadar önemli bir dönüm noktası olduğunu bilirler. Yalnız üzerinden 22 yıl geçtikten sonra hatırlayanlar az olacağı için tekrar hatırlatma gereğini duydum.

Tezkerenin reddedildiği dönemde başbakan Abdullah Gül idi. Recep Tayyip Erdoğan, henüz başbakan olmadan AK Parti Genel Başkanı olarak tezkerenin geçmesi için çaba göstermişti. Ama tezkere oylamasında gurup kararı almayarak milletvekillerinin hür iradesi ile oy vermelerinin yolunu açmıştı.

Deniz Baykal CHP genel başkanı ve ana muhalefet lideri olarak iktidarın karşısında yer almak için bu tezkereye karşı oy kullandılar. İlginçtir Deniz Baykal da CHP içerisinde tezkereye evet diyebilecek vekillerin olması ihtimaline karşı gurup kararı alarak tezkereye ret verilmesini istedi.

ABD Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarını gidermek için 1 milyar dolarlık kredi vaat ediyor ve bunun karşılığında olarak da Irak sınırına güneydoğu‘ya 80.000 askerini yerleştirmek için izin istiyordu. Daha doğrusu bu iznin verileceğine kesin olarak inandığı için güneydoğu’daki arazilerden boş binalardan bir kısmına kiralamaya ve asker yerleştirmeye de başlamıştı, Hatta bazı havaalanlarının da Amerikan askerlerince kullanılması için izin talebi vardı. Sabiha Gökçen ve Trabzon havalimanları da bunlardan bazılarıydı.

Bir bakıma bir taşla birkaç kuş vurulacaktı. Irak işgal edilirken ve Saddam devrilirken aynı zamanda Türkiye de yarı yarıya işgal edilmiş ve bundan sonraki hedefler ve işgaller için hazırlanmış olacaktı.

Türkiye’nin içinde bulundu siyasi ve ekonomik zor şartlar elini kolunu bağlıyor eğer bu tezkereye red oyu verilirse ekonominin çökeceği, devlet memurlarının maaşlarının ödenemeyeceği, doların iyice yükseleceği söyleniyordu.

O zamanki bazı basın organlarının yazdığına göre; “bu tezkereye evet demek Türkiye’yi çok rahatlatacak ekonomik sıkıntılarını çözecek Güneydoğu’da Amerikan askerinin varlığı da aynı zamanda bir ekonomik rant sağlayacak ve Türkiye’nin güvenliği için de iyi olacaktı.”

Fakat Türkiye’nin sağ duyusu olan derin millet, Sosyal ve Siyasi kanaat önderleri, irfan sahipleri ve birçok sağ duyulu şahsiyet, “bu tezkerenin bir haçlı seferi olduğu” konusunda hem fikirdi. Bu haçlı seferinde hedef ilk planda Irak ve Saddam rejimi olarak gözükse de daha sonraki hedefler Türkiye ve diğer İslam dünyası idi.

Eğer bu tezkereye evet denirse ve Amerika askerlerinin Türkiye’ye konuşlanması ve buradan Irak’a müdahalesine izin verilirse Türkiye’de bu haçlı seferinde haçlılar tarafına katılmış olacak ve tarihe adına kara bir leke olarak yazdıracaktı.

Halbuki Türkiye, tarihinde  Selçuklu ve Osmanlı Devletleri’nde her zaman haçlı seferlerinin karşısında durmuş ve onları akamete uğramasında en büyük rol sahibi olmuş devletlerin devamıydı.

1 Mart 2003 tarihi geldiğinde yoğun bir medya baskısı siyasi ve ekonomik göstergelerin bozukluğu Amerika’nın gibi bir çok baskı unsuru devreye girerek bu tezkerenin millet Meclisi’nde onaylanması için gayret ediyorlardı.

Çok çekişmeli ve heyecanlı geçen oylama sonrasında mecliste ilk planda evet oyları fazla çıkmış ve tezkere kabul edilmiş gibi bir hava oluştu. Fakat daha sonra Meclis Başkanlığı’ndan yapılan açıklamayla tezkerenin kabul edilmesi için gerekli yeter çoğunluk sayısının olmadığı anlaşıldı ve tezkere mecliste reddedildi.

O günlerde Türkiye’de ve tüm dünyada büyük yankı uyandıran tezkerenin reddi ilk planda Türkiye’nin aleyhine gibi işlendi. Ekonomisinin batacağı siyasi çalkantıların olacağı ve Türkiye’nin bundan çok zarar göreceği söylendi.

Fakat bir çok tarafsız ve sağduyulu çevreler de Türkiye’nin cesurca ABD işgalinin  önünde durduğu, bir işgale engel olduğu ve Türkiye’nin ABD’den bağımsız politikalar geliştirme gücüne vurgu yaptığı için bu tezkerenin reddini çok müspet olarak görüyordu

Bugün gelinen noktada; Türkiye’nin ABD’nin kontrolünde yarı sömürge bir ülke olmadığını ve kendi bağımsız politikalarını üretebildiğinin en önemli göstergelerinden birisinin 1 Mart Tezkeresinin reddi olduğu söylenebilir.

Bu süreçte en çok emeği geçen kanaat önderlerine, özellikle Sağduyu Partisi onursal başkanı ve gönüllülerine yürekten teşekkür ediyoruz

Sağduyu Partisi Onursal Başkanı Muharrem Nureddin COŞAN beyefendinin 1 Mart Tezkeresi oylanması öncesine kamuoyuna ve Ak Parti milletvekillerine tezkerenin reddine dair  açıklamalarında şöyle söylemişti.

“Zorbalık ve küstahlığın istikbalimizi ve istiklalimizi tehdit eder duruma geldiği zor günler yaşıyoruz. Sağduyu Partisi, tarihi bir görev üstlenerek yetkilileri ve hükümeti doğru politikalar üretmeye ve uygulamaya çağırıyor.

Tarihimizi gözden geçirelim. Komşularımızla dost ve barış içinde geçinmeyi başardığımız şart ve zeminleri analiz edelim. Ortak zeminlerimizi güçlendirelim. Farklılıkları, barışı riske sokacak hale getirmeyelim. Eğer tefrika aranacak olursa, parmak izi her insanda farklıdır. Halbuki fıtrattaki tevhid, insanlık için tek çözümdür.

Güçlü olmamız lazım! Biz inançlıyız! Biz Güçlüyüz! Güç silahta, parada değil, adalet, doğruluk ve Hak’ tadır. Dolayısıyla, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri;

Fayda uzun vadeli, ilaç acı olabilir. Ama, duygusal olmayın! Bu tezkere oylaması bir inanç işidir. Sağduyulu olun! İnsaflı olun! Yakın tarihimizdeki basiretsiz idarecilerimizin düştüğü gaflete, yanlışa düşmeyin. Sorumluluğunuzun gereği, doğru olanı yapın, tezkereye HAYIR deyin.” dedi.

Tabi bu ABD politikalarına karşı çıkmanın bir bedeli de olacaktı bu bedeli de tezkereye karşı çıkan bütün çevreler ödedi. Ama sonuçta o günden bugüne baktığımızda köprülerin altından çok sular aktığını ABD’nin hem Irak hem de Afganistan işgallerinin ne kadar haksız ve yersiz işgalleri olduğunu anlaşıldığını görüyoruz.

Tezkerenin reddedilmesinin başlıca sonuçları şunlardı:

ABD’nin hayal kırıklığı :  ABD, Türkiye’nin Irak işgali sırasında kuzey cephesi için bir çıkış noktası olmasını bekliyordu ve tezkerenin reddedilmesi büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

– Ekonomik ve sosyal etkiler :  ABD, Türkiye’ye ekonomik yardım teklif etmişti, ancak tezkerenin reddedilmesi bu yardımı engelledi.

– Türkiye’nin itibarı : Tezkerenin reddedilmesi, Türkiye’nin bağımsız dış politika izlediğini gösterdi ve uluslararası alanda itibarını artırdı.

Tezkerenin reddedilmesi Amerikalılarda hayal kırıklığı yaratmıştı. Türk hava sahasını, liman ve topraklarını kullanamayan ABDIrak işgali sırasında büyük bir başarısızlığa uğramış ve ağır bir ekonomik ve sosyal fatura ödemek zorunda kalmıştı.

Bununla birlikte, ABD’nin maruz kaldığı askerî güçlükleri tamamen 1 Mart tezkeresine bağlamak hatalı olur. Çünkü ABD silahlı kuvvetleri, Irak’ın işgali için gerekli transit noktaları farklı ülkelerdeki askeri üslerden hava yolu ile ve ülkenin güneyinden yapılan amfibik harekâtlarla gerçekleştirmişti. Başkan Bush ve ekibi Amerikan toplumu tarafından dahi büyük ölçüde tepki almış, umduğunun aksine Irak’ta hiç beklemediği ölçüde sivil direnişle karşı karşıya kalmıştı.

Tezkerenin reddinin ardından yaşanan Türk askerinin başına çuval geçirme olayının, meclis kararına misilleme olarak gerçekleştirildiği iddia edilmektedir.

Türkiye’nin bu haksız işgallerde yer almaması onu İslam dünyasının ve bütün insanlık alemi nezdinde müstesna bir yere koyduğunu zalimin karşısında mazlumun yanında bir ülke olarak konumlandırdığını ve tüm dünyadaki ülkeler tarafından takdir edildiğini görüyoruz.

Aynı zamanda Türkiye’nin bir yarı sömürge olmasının da önüne geçtiğini, ülkenin yaklaşık dörtte birlik Güneydoğu kısmının işgal edilerek burada İsrail gibi bölgeye yabancı bir farklı devlet yapılanmasının önüne geçildiği görülmektedir.

Sonuç olarak 1 Mart tarihi yakın tarihimizin önemli tarihi sivil ve siyasi zaferlerinden biri olarak  hatırlanarak Türkiye’nin bağımsızlığına giden yolda önemli bir tarih olarak kutlanması gerekir diye düşünüyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın