Makamların değiştiremediği Mümin Bir Hekim Prof.Dr.Mustafa Samastı

Bilgili, samimi Örnek bir Hekimdi

Tıp öğrencilerinin ağabeyi ve genç doktor arkadaşlarımın gözünde sakinliği, olgun ve vakarlı tavırları, güzel ahlakı ile örnek bir insan, başarılı bir hekimdi. Daha sonraki yıllarda kendisini yakından tanıdıkça ilim ile irfanı, bilgi ile bilgeliği, tıp bilgisi ile hekimliği, ağabeylik ile dostluğu samimiyetle ve doğal halinde birleştirdiğine şahit oldum.

Cerrahpaşa’da öğrenciliğim yıllarında tanışıklığımız bir hoca-talebe saygı sınırları içerisinde oldu. Mustafa Samastı Hocam ile 1979 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesine başladığım zaman tanıştık. Küçük bir kasabadan gelmiştim, İstanbul’un kalabalığında ve sağ-sol kavgalarının kaotik ortamında el yordamı ve gönül arayışı ile yol bulmaya çalışıyordum.

Mustafa Hocam Cerrahpaşa’da Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji kürsüsünde asistandı. Beyaz önlüğü ile Temel Bilimler binasının koridorlarında Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat ve Doç. Dr. Yaşar Bağdatlı ile birlikte ilim peşinde koşarken, üniversite bahçesinde, öğrenci yurtlarında, vakıflar ve diğer STK’larda, camide genç tıp öğrencileri ile sohbet eder, dost olurdu.

Sivil Toplum Faaliyetlerinde de En Önde İdi

Üniversite dışında sivil toplum kuruluşlarında aynı ciddiyet, vakar ve samimiyetle çalıştığını görürdük. Daha sonra ilerleyen yıllarda onun da samimi ve sıcak tavırları ile bir dost ve meslektaş
olarak görüşmeye devam ettik. Akademik hayattan özel sağlık sektörüne geçtiğim yıllarda
birçok sivil toplum kuruluşunda birlikte çalıştık. Bu yıllarda Mustafa Hocamın sivil toplum
faaliyetlerinde de en az akademik çalışmalar kadar aktif ve gayretli olduğunu gördüm. Hangi
güzel, faydalı, hayırlı bir faaliyet varsa mutlaka içinde bulunuyordu. Bazen başkan, yönetim
kurulu üyesi, bazen kuruluşundan itibaren her mevkide hizmet ve gayret eden bir gönül eri
oluyordu.
Hayat anlayışı: İnsanlara faydalı olmak
İkibinli yıllarda sağlık alanındaki birçok STK’da beraber çalıştık. Sağlık sendikacılığı, vakıf,
dernek, uluslar arası sağlık yardımları, sağlık sistem eleştiri ve önerileri, savaş ve halk sağlığı
sorunlarına karşı sağlık aktivisti … vs gibi insanlığa faydalı, hayırlı her çalışmanın içinde idi.
Onun hayat anlayışını anlatmak gerekirse şu hadis-i şerife uygun yaşamaktır derim:
“İnsanların en hayırlısı insanlara/insanlığa en faydalı olandır.”
Unutamadığım bir hatıramızı paylaşmak isterim. 2013 yılında sağlık alanındaki bir STK
yönetiminde beraber çalışıyorduk. Arap baharı sonrasında birçok ülke Mısır, Libya, Irak adeta
kan gölüne dönmüştü. Suriye de ise olaylar yeni başlamış, iç savaşın öncü çatışmaları
oluyordu. Hem dünya hem de Türkiye kamuoyunun dikkatini çekmek ve duyarlılık
oluşturmak içim beyaz önlüklerimizle bir yürüyüş yapıp 3 ayrı dilde basın açıklaması
yapacaktık. Konusu Mısır ve Suriye’de sivil katliamlar ve başlığı ‘Kan dökme Kan ver,
insanlığa can ver’ olan bu eylem sonunda Kızılay’a kan bağışında bulunacaktık. Basın
açıklamasını kim hazırlasın diye düşünürken oy birliği ile Mustafa Hocamın yazmasında karar
kıldık. Hocamın kaleminden çıkan o bildiride en içten, en samimi duygularla tüm dünyaya ve
insanlığın vicdanına sesleniyordu. İngilizce, Arapça ve Türkçe okunan açıklamayı önemi ve
Hocamın fikir-ruh dünyasını anlatmak için kısmen buraya almak isterim:
‘Bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş; bir insanı yaşatan tüm insanlığı yaşatmış
gibidir.’

Akıtılan her bir insanın kanı tüm insanlığın kanı, çiğnenen her bir insanın onuru tüm
insanlığın onurudur. Her bir masumun şahsında katledilen gerçekte insani değerler ve
insanlıktır. Gücü elinde bulunduranların şeref ve itibarıdır. Bu vahşeti değil desteklemek
ona sessiz kalmak bile insanlık suçudur.
Suriye ve Mısır’da son yaşanan olaylar tüm dünyayı bir utanç çemberine almış durumda.
İnsanlık onuru ayaklar altında. Batı dünyasının liderliğinde gelişen evrensel değerler,
özgürlük, demokrasi, temel insan hakları talepleri hiç bu kadar çiğnenmemiş, hiç bu kadar
suç sayılmamıştı.
Ancak, bundan da vahim ve acıtıcı olanı tüm dünyanın gözü önünde sürüp giden bu
vahşetin insanlık umudunu söndürme tehlikesidir. Bu umut sönerse dünya herkes için bir
zindan olacaktır. Haksız yere akıtılan kanlar, dökülen gözyaşları tarih boyunca hep
zalimler ve destekçilerini boğmuştur.
Herkes yaptığının ve de yapabileceği halde yapmadığının ahlaki sorumluluğu altındadır.
Haksızlıklara tepki göstermek insani duyarlılığın en alt seviyesidir. İnsanlık bir bütündür ve
tüm insanlar bu bütünün parçalarıdır. Akıtılan her bir insanın kanı tüm insanlığın kanı,
çiğnenen her bir insanın onuru tüm insanlığın onurudur.
İnsanlığı, insanlığımızı bu ayıptan kurtarmak, çocuklarımıza utanç duymayacağımız bir
gelecek bırakmak adına belki son bir fırsatımız vardır.
Yeryüzünün duyarlı insanlarını ve uluslararası kuruluşlarını; İnsanlık adına, dünya barışı
ve gelecek umudu adına, Suriye ve Mısır başta olmak üzere tüm yeryüzünde devam eden
insani katliamlara karşı çıkmaya ve barışı sağlayıcı girişimlerde bulunmaya davet
ediyoruz.”
İslam-İnsan-Bilim-Sağlık üzerine düşünceleri
Mustafa Hocamın birçok konferansını dinledim, bazı panellerde birlikte konuşmacı olduk.
İslam ve sağlık hakkında verdiği bir konferans hem mesleki birikimini yansıtması hem de
inançlarımızla bilgiyi ve sağlığı değerlendirmesi açısından çok değerli idi. Birçok
akedemisyenin de ortak kanaati bu konferansın tıp fakültelerinde açılış dersi olarak verilmesi
idi. Daha sonra hocamın makale halinde yayınladığı bu konferanstan bazı paragrafları
önemine binaen yazmak isterim.
İslam ve Sağlık
Tüm yaratılmış evren gibi insan da son derece hassas dengeler (mizan) ve özel ölçüler
(kader) üzerine yaratılmıştır (Kamer: 49, Râ’d: 8, Furkan: 2).Mizan sözlükte terazi, ölçü ve
denge anlamlarına gelir. Terazi hak ve adaletin de sembolüdür. İnsan kendisiyle sınırlı bir
varlık değildir. Tüm canlılar ve fizik çevre birbirine bağlı bir bütünü oluşturur. İnsan
çevresini etkilediği gibi çevre de (fizik, biyolojik, sosyal) insanın sağlık ve hastalık
durumunu etkiler. Dolayısıyla sağlığın korunmasında insanın tutum ve davranışlarının
yanı sıra çevrenin de korunması büyük önem taşır.

Kendisine verilmiş olan cüzi iradesiyle yeryüzünde denge ve düzeni değiştirebilen,
bozabilen tek canlı insandır. Bu nedenle insana emanet sorumluluğu yüklenmiştir (Ahzâb:
72). Emanet sözlükte güvenilir olmak, doğruluk, bir kimseye koruması için verilen şey…
gibi anlamlara gelir. Kur’an’da emanet dinî yükümlülükler, görev ve sorumluluklar
anlamlarında kullanılmaktadır. Yeryüzü insanın emanetine verildiği gibi insanın bedeni,
organları, sahip olduğu imkân ve kabiliyetleri, üstlendiği görevleri, fiziki ve sosyal çevresi
de emanet kapsamına girmektedir. Ne var ki insanoğlu zulme, haksızlığa ve cehalete son
derece eğilimlidir (Ahzab: 72).
İnsanın sağlıklı olması fıtratına yani yaratılış özelliklerine uygun davranmasıyla
mümkündür. Bu çerçevede sağlığı “insanın kendi iç dünyası ve dış çevresiyle (fiziki, sosyal,
biyolojik) dengeli, uyumlu olması hâli” şeklinde tanımlamak mümkündür. Fıtrat yaratılış
demektir. Dinî anlamda Allah’ın insanlar için koyduğu kurallara uygun davranışları ifade
eder. “Bütün benliğinle yüzünü Allah’ın insan fıtratına uygun kıldığı Hak dine yönelt
(Rum: 30).”
-Öncelikle vurgulanmalıdır ki her şeyin anahtarı insandır. Yeryüzünün en değerli, en yararlı
varlığı insan olduğu gibi, en zararlı, en tehlikeli varlığı da insandır. İslam inancının
şekillendirdiği insan modelinde emanet, ölçülü/ dengeli hayat, kanaat, israf ve
aşırılıklardan kaçınma, adalet, ihsan, insana/çevreye/varlığa saygı, helaller/haramlar,
kardeşlik, paylaşma kültürü, sosyal ve ahlaki nitelikler, kul hakkı, hesap verme, zararlı
alışkanlıklardan uzak durma… gibi birey/toplum/çevre sağlığını ayakta tutan değerler
hakimdir.
-“İnsanların hayırlısı onlara yararlı olandır.”; “Bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş,
bir insanı kurtaran tüm insanlığı kurtarmış gibidir (Maide: 32).”; “Komşusu açken tok
uyuyan bizden değildir.”; “Zenginlerin mallarında yoksulların hakkı vardır.”…
gibi temel
ilkeleri dikkate alındığında İslamın bireye, topluma ve yöneticilere sosyal sağlık açısından
ne büyük sorumluluklar yüklediği açıkça görülür.
-Selamlaşma ile başlayan, güler yüz ve güzel sözlerle sürdürülen insani ilişkiler, söz
taşımama, boş sözlerden, gıybet ve dedikodudan kaçınma, insanların arasını düzeltme, yalan
söylememe, birbirinin sıkıntısını giderme, Hakkı ve sabrı tavsiye etme, hoşgörülü olma,
insanların kusurlarını affetme, yakınlarına ve komşularına iyilikte bulunma, yoksullara
yardım etme, yetim ve öksüzleri barındırma… gibi burada sayamayacağımız sayısız özellik
İslamî bir toplumun fert ve toplum sağlığını güvence altına almaktadır.
İslam temelde hastalık nedenlerini azaltırken aynı zamanda bireye hem kendi bedenine hem
de çevresine karşı emanet sorumluluğu yükler. Buna karşılık materyalist Batı İslam’ın
emanetçi bakış açısının tam tersi hem kendi bedenini hem de sosyal ve fizik çevresini (doğayı)
sınırsızca yağmalayan, bencil, başkasını önemsemeyen, küstah, saldırgan, kötü
alışkanlıkların, ölçüsüz ve dengesiz hayat şartlarının, tüketim çılgınlığının esiri olmuş haz ve
çıkar odaklı bir insan modeli ortaya çıkarmıştır. Bu insan tipi yalnız başkasına zarar
vermekle kalmamakta, her türlü aşırı tutum ve davranışıyla kendi sağlığını da büyük
ölçüde tehlikeye atmaktadır.

Bu durum bir yandan stres, depresyon gibi psikolojik sorunlara, aşırı bedensel yorgunluklara,
sosyal problemlere yol açarken, bir yandan da çevrenin tahribine ve doğal kaynakların yok
edilmesine neden olmaktadır. Kısacası maddi refah için insanı araç haline getirmiş olan
Batı bir yandan hastalık nedenlerini çoğaltırken aynı zamanda bu hastalıkların tanım ve
tedavisi üzerinden de çok büyük çıkarlar elde etmenin alt yapısını geliştirmiştir.
Değer odaklı ya da çıkar odaklı bir hayat
-Temel değer olarak İslam “insan” odaklı, Batı ise “çıkar” odaklı bir hayat perspektifi
sunmaktadır. Modern Batı temelde “insanla” çatışmaktadır. Hayat şartlarını bir yandan
kolaylaştıran modernite diğer yandan artan ihtiyaçların karşılanabilmesi için insanları çok
daha fazla çalışma, rekabet, yorgunluk ve stres ortamına sürüklemektedir. Manevi
değerlerden kopuk olan insanlar beklentilerine ulaşamayınca kolayca psikolojik bunalımlara
girebilmektedirler.
İslam kanaatli, ölçülü ve mütevazı olmayı, aşırılıktan kaçınmayı, akrabayla,
yakın/uzak/komşularla, ihtiyaç sahipleriyle ilgilenmeyi, onlarla iyi ilişkiler kurmayı
öğütler. Müslümanlar için kul hakkı yemek, Allah’a ortak koşmadan sonraki en önemli
günah sayılır. Bu nedenle İslamî açıdan gelişmenin sınırını, kul hakkının başladığı nokta
olarak ifade etmek mümkündür.
Her paragrafını önemsediğim, kısaltmaya cüret ve cesaret edemediğim bu yazı sanırım
hocamın insan-hayat ve medeniyet anlayışını da oldukça doğru bir şekilde yansıtmaktadır.

Az ve öz konuşur, Hakkı ve doğruyu söylemeye gayret eder
Birlikte olduğumuz toplantılarda sakin ve yapıcı tutumu ile her zaman ortama olumlu bir hava
verir, kararların olgunlaşması için yapılması gereken ana özü söylerdi. Sakin ve vakarlı
yapısının içerisinde kaliteli, ince ve incitmeyen mizah ve esprileri toplantılara renk katardı.
Bir yemekli toplantımız sırasında geç kalan katılımcıları bekliyorduk, Hocamın şu esprisi her
toplantıda aklımıza gelir, güleriz; ‘Niye aç bekliyoruz, arkadaşlarımızı tok bekleyelim.’
Bir arkadaşımız Bakanlıklarla ilgili bir şahsi işi konusunda ısrarla siyasileri arıyor ve destek
talep ediyordu. Bizler de bu dostumuzun gayretini ve sonuç alamamasını görüp üzülüyorduk.
Mustafa Hocam ona hem teselli, hem nasihat hem de espri olarak şöyle dedi: ’Siyasilere
yalvardığın kadar Allah’a yalvarsaydın işin çözülürdü.’

Bir aile eğitim programında, eşiyle tartışan ve anlaşamayan bir dostumuza kısa ve özlü şu
nasihati söylemişti: ‘ Eşinle arkadaşların gibi değil hayat arkadaşın gibi konuş.’

Teknopark kurulumunda yardımcı oldu.
Medeniyet Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarında Biomedikal cihaz ve kit üretimi yapan
firmalar kooperatifi olarak AR-GE merkezi ve Teknopark kurulumu için görüşmeye gitmiştik.
Üniversitenin idari binası Çamlıca’da Sabahattin Zaim Kültür Merkezinde idi. 3-4 fakültenin
dekanı aynı odayı kullanıyordu. Mustafa Hocam bizleri dinledikten sonra; ‘Şu anda sizin de
bizim de imkânımız çok yetersiz. İki çıplak bir hamama yakışır. Bu konuyu daha ileriki dönemlerde konuşalım.’ dedi. Birkaç yıl sonra Akfırat’ta Medeniyet Üniversitesine ait binada
Biomedikal ARGE firmalarının kurduğu kooperatif ve Medeniyet Üniversitesi işbirliği ile
Teknopark oluşması konusunda da yönlendirici ve yol gösterici oldu. Bu vesile ile Türkiye
nin ilk ve tek Biomedikal Teknoparkının Medeniyet Üniversitesince kurulmasında yardımcı
oldu.
Kıymetli Hocamın hayatı boyunca bulunduğu her mevkiye değer katan, hayır işlerde öncü
olan, makam değil hizmete talip olan bir zamane dervişi; Kültür ve medeniyetimizi
içselleştirmiş ilim ehli; komplekssiz, gösterişsiz, ihlaslı dava adamı; sivil toplum öncüsü,
vefalı ve samimi dost ve öğretmen olarak yaşadığına şahidim.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın