ONUR YÜRÜYÜŞÜ BÖYLE OLUR!

18 Eylül 2022 Pazar Günü İstanbul Fatih Saraçhane’de  ‘Ailelerimizle, Ailemiz için buluşuyoruz’  üst başlığı ile büyük aile yürüyüşü yapıldı. Alt başlıkta ‘Çocuklarımızın LGBT Dayatmasından korunması için Yürüyoruz ‘konulu yürüyüş, aslında son zamanlarda aile yapımızı tehdit eden her türlü dayatma, sapkınlık ve kötülüğe karşı yapıldı.Bu faaliyet, sivil toplum adına katıldığım en onurlu, sakin ve olgun yürüyüşlerden biriydi.

Sivil Toplum faaliyetlerinde bir çok yürüyüşe ve mitinge katıldım. Başörtüsü eylemleri, eğitim engellenmesi ve imam hatiplerin kapatılmasına tepki eylemleri, Filistin işgaline karşı eylemler, İslam dünyasındaki zülüm ve işkencelere karşı eylemler…vs. Hak, hakikat ve özgürlük üzerine olan hemen tüm sivil eylemlere katıldım. Bu eylemlerin hemen hepsinde haksızlığa karşı çıkarken haksızlık yapmamak, kimseyi  suçlamamak, nefret ve ötekileştirme yapmadan haksızlığa ve zülme  karşı çıkmak vardı.

Bu eylemlerde kimseye zarar verilmedi, cam kırılmadı, ağaç sökülmedi, taş atılmadı. Zaman zaman mağdurların ve heyecanlı gençlerin sloganları oldu elbette. Ama hepsi belirli bir sukunet ve kararlılık içerisindeydi. ‘Başörtüsü İçin Ele Ele’ eylemi tüm Türkiye’yi baştan başa sararken hiçbir zararlı hareket olmamıştı. Mısır’da ve Suriye deki katliamları protesto eden sivil toplum eyleminde ise sloganımız ‘Kan Dökme, Kan Ver, İnsanlığa can ver’ idi.

Büyük Aile Yürüyüşü de bu sivil toplum yürüyüşleri içerisinde belki en sakin ve onurlu olanıydı. Muhataplarına adeta ‘Onur Yürüyüşü öyle olmaz, böyle olur ‘ diye hatırlatıyordu. Aileyi, ahlakı, fıtratı, savunan, bu değerlerimize saldırıyı ve sapkın dayatmalarını reddeden 150 sivil toplum kuruluşunun katıldığı ve desteklediği onurlu ve vakarlı bir yürüyüş oldu.

Faaliyete benimle birlikte katılan kayınpederim Abdurrahim Akıncı bu tarihi yürüyüşte 86 yaşında ak sakallı ve bastonlu haliyle  dua ederek, günahkarların haline ve ilahi azabın şiddetine üzülerek ağlar gibi bir tavırla yürüdü. Ak sakallı ihtiyarların, yaşmaklı başörtülü annelerin, evladını gözünden sakınan babaların, kucaktaki sabilerin, hülasa ailemizin her ferdinin sanki bir yağmur duasına çıkmış gibi sakin, vakur ve onurlu bir şekilde ibadet eder gibi, dua eder gibi yürüdük.

Bir dostumun benzetmesiyle,  aile yapımız için yapılan bu onur yürüyüşü, sanki yürüyerek Kabenin etrafını tavaf eden hacıların dualarla, niyazlarla yürümesine benziyordu. Yorgun ve bitkin görünmemek için ilk 4 tavafın hızlı ve dinç yapılması demek olan ‘hervele’ yürüyüşü gibi kayınpederim de dua ile dinç, dinamik ve sakin bir şekilde yürüyordu. Hasılı kelam kimse bu onurlu ve vakarlı yürüyüşe çamur atmaya nefret ve şiddet bulaştırmaya çalışmasın.

Bizler yıllardır “aman daha fazla yayılmasın, kötü örnek olmasın” diye sustukça meydanı boş bulan ahlaksız LGBT lobisi kendi sapkın ve ahlaksızlığını topluma dayatmaya başladı. Bu ahlaksız lobinin dayatmaları ile tüm toplum ve ailemiz tehdit altında. Adeta AİDS hastalarının kendi mikroplarını şırıngayla başkalarına bulaştırmak istemesi gibi, tüm topluma bu ahlaksız yaşam tarzını normal gibi dayatmaya çalışıyorlar.

Saraçhane’den Beyazıt meydanına yürüyen kalabalığa atfedilen ve yapıştırılmak istenen bir yafta var: “Büyük Aile Buluşması” için ısrarla ve kasıtla “LGBT bireyleri nefret söylemleri ile hedef alarak tehdit ettiler” cümlesi kuruluyor. Aynı zamanda ekranlarda ve sosyal medyada dillendiriliyor. Halbuki  bu onurlu ve vakarlı yürüyüş, tüm ahlaksızlık savunucularına “Onur Yürüyüşü Böyle Olur!” dedirten bir olgunluk ve sakinlikte geçti. Ne afişlerde ne sloganlarda nefret söylemi vardı nede çevreye saldıran, etrafı yıkan yakan bir kişi bile yoktu. Bu ahlaksız LGBT guruplarının söyledikleri ve yaptıklarının tersine kimse rencide edilmedi hedefe konmadı.

Yürüyüş Ahlaksızlığa, Aileyi Bozmaya Çalışanlara Ve LGBT Lobisine Karşı Yapıldı

Yürüyüş “toplumdaki LGBT dayatmasına” karşı yapıldı. Afişler, sloganlar ve yapılan konuşmalar tamamen bu minvaldeydi. Ne bir lezbiyen ne bir gay ne de başka bir cinsel tercihi olan kişi hedef gösterilmedi. Provokasyon için Saraçhane Parkı’na gelip LGBT renklerini açanlar da dâhil. Annelerin, babaların, çocukların ve de gençlerin davet üzerine kendi istekleri ile katıldıkları yürüyüş için ısrarla neden “nefret söylemi” deniliyor . ‘Dünya Görüşlerimiz Farklı Derdimiz Aynı; LGBT Dayatması’ afişlerinin neresinde nefret söylem. Aslında korktukları  “LGBT Dayatması” ifadesinin LGBT lobilerinin oyunlarını açığa çıkarması. Saldırmaları bu nedenle

Eşcinseller azınlık ve dezavantajlı gruplar değiller artık. Aksine insanlara tahakküm eden, toplumları baskılayan, değiştiren, dönüştüren, kadına kadın, erkeğe erkek denmesine karşı çıkan, doğala, fıtrata savaş açan ve bunun için de hem politik hem de ekonomik güçleri arkasına alıp, karşıt düşüncelerin dillendirilmesine dahi tahammül edemeyen bir ideolojinin militanlarına dönüştüler.

Maalesef yeterli sivil ve ilmi tepki gösterilmediği için LGBT  dayatma ideolojisi, birçok ülkede politik bir zemine oturmuş durumda.Bu konuda, Kanada ve Avustralya başı çekiyor. Bu ülkelerde toplum çok büyük oranda eşcinselliği artık benimsemiş. Amerika ise dayatmalar karşısında ikiye bölünmenin eşiğinde.Rusya, Polonya ve Macaristan’ı ayrı tutarsak LGBT ile yasalar çerçevesinde mücadele eden devlet yok gibi…Sırbistan’da halk büyük bir direniş gösterirken, devlet taviz vermenin yollarını arıyor.

Türkiye ise kapıya dayanan tehlikeyi yeni fark etti. Aslında çok geç kalındı. Şimdi anlıyoruz ki ‘İstanbul Sözleşmesi’ üzerinden çıkan ve yıllarca süren tartışmanın bu geç kalmadaki payı büyükmüş. ‘Sözleşme’den büyük bir cesaretle geri adım atılınca tepkinin nereden geldiğini, kimlerin ayaklandığını, dertlerinin “kadını korumak” olmadığını da gördük.

LGBT ideolojisi ile devletler düzeyinde mücadele etmek hiç kolay değil. Çünkü devletleri teslim alacak yönetim modellerinin devreye alınması konuşuluyor artık.
Mücadele için tek yol var; toplumsal farkındalık, tepki ve direnç!

Eşcinselliği genetik ve biyolojik bir eğilim olarak göstermeye ve topluma dayatmaya çalışan LGBT lobisine karşı sivil toplumun ve ilim adamlarının bu etkinliklerinde vermek istediğimiz mesaj, cinsiyet konusunun biyolojik bir patoloji değil, psikolojik olduğuna dikkat çekerek aileleri bu konuda uyarmaktır.

Olayın lobiler tarafından ısrarla gizlenen gerçek boyutu ve tıbbi yönü uzmanlar tarafından açıklanmaktadır. Nitekim Prof. Zeki Bayraktar: “Eşcinsellik, Genetik Olmayıp, Tedavi Edilebilir Bir Hastalıktır” diyerek bu olaya noktayı çoktan koymuştu. Prof. Zeki Bayraktar, 15 Şubat 2021 tarihinde şu açıklamayı yapmıştı:

1) Eşcinsellik Kesinlikle Doğuştan Gelen, Genetik Olan Bir Durum Değildir

Eşcinselliğin genetik olduğunu gösteren hiçbir kanıt yoktur. Aksine eşcinselliğin genetik olmadığı özellikle son yıllarda yapılan genetik çalışmalarla kanıtlanmıştır. Nitekim bu konuda bugüne kadar yapılan en kapsamlı çalışma 2019’da yayınlandı; Amerika, İngiltere ve Kanada merkezli bir çalışma ile yaklaşık 500 bin bireyin genetik materyali ve cinsel yönelimi incelendi ve eşcinsellik geninin bulunmadığı, daha doğrusu eşcinselliğin genetik olmadığı gösterildi.

2) Eşcinsellik,Tedavi Edilebilir Bir Hastalıktır

18 yaş öncesindeki cinsel kimlik bozuklukları tedavi ediliyor. Ama 18 yaşından sonra eşcinsellik kalıcı hale gelince ancak birey isterse tedavi yapılabilir. Aksi halde yapılamaz. Eşcinsel dürtülerinden rahatsız olan ve bu dürtülerinden kurtulmak isteyen ve hatta bu nedenle ilave psikolojik sorunlar yaşayan bir çok insan var ve bunlar tedavi talep ediyorlar. Ama ne yazık ki gidebilecekleri çok fazla bir kapı yok. Aslında bu da bir tür homofobi, çünkü bu bireyleri sağlığa erişim hakkı engelleniyor.

3) LGBT’ye Eklenen “İ” nin Eşcinsellikle Alakası Yoktur

İnterseks’in (hermafrodit) eşcinsellikle hiçbir bağlantısı yoktur. İnterseks tamamen doğuştan gelen anatomik bir bozukluktur, cinsel organların yeterince gelişememesi durumudur. Yani tamamen fiziksel bir bozukluk, nasıl bir bebeğin kolu yeterince gelişmez veya damağı yarık olur, veya kalbinde delik olur gibi doğuştan gelişme problemleri yani…. (Prof. Zeki Bayraktar/www.sabah.com.tr/ 15 Şubat 2021)

Eşcinsel terapisti Psikolog Dr.Christopher Doyle’nin sözleri de hem ailelerimize hemde ilim çevrelerine yol göstericidir. ‘’Yıllar boyunca danışmanlık verdiğim birçok Hristiyan aile gibi, Nathan’ın ebeveynleri de onun yaralanmasına ve ardından hemcinslerine karşı cinsel ilgi duymasına katkı sağladıklarından habersizdi. Terapiden sonra ailede en çok netleşen şey, asıl sorunun Nathan’ın eşcinselliği değil, ebeveynlerin tedavi edilmemiş ve çözülmemiş sorunlarından kaynaklanan duygusal olarak işlevsiz kalıpları idi. Genetik değildi, ama kalıtsaldı. Kötü dünya yoktu, ama yaralı aileler vardı!

Klinik çalışmalarımda Nathan’ınki gibi ailelerle çok sık karşılaştım; anneler ve babalar, dünyanın çocuklarının sağlığı ve gelişimi üzerindeki etkisinden o kadar korkuyor ve aşırı korumacı davranıyorlar ki kendi ailelerinde var olan savaşı görmeyi ihmal ediyorlar. Acı olan ironi şu ki, çocuklarımızı bu dünyanın şeytanlarından korumaya çalışabiliriz, ancak onları tanıyamazsak, içimizdeki şeytanlardan koruyamayız.

Dindar ailelerin ve ebeveynlerin büyük çoğunluğunun anlayamadığı şey tam da budur: Çocuklarımızın yaraları, büyük ölçüde, kendi duygusal kırgınlıklarımızın bir tezahürüdür. Nathan’ın ebeveynleri bu gerçeği açıkça görebildiğinde gözleri açılmıştı.’’ [Doyle C. Psikoterapi Savaşları, s.324-26]

Biz de toplum olarak aile yapımızı ve çocuklarımızı korumak için ilimle, akılla, fıtratla ve hikmetle mücadele edelim. Topluma zorla eşcinselliği dayatmaya çalışan LGBT dayatma aktivitesi ile LGBT bireyleri ayırt edelim. Eşcinsellerle değil, eşcinsellikle mücadele edelim. Ve bu işin kökenine, aile yapımızdaki sorunlara ,erken çocukluk dönemine odaklanalım, çocuklarımıza doğru modeller olalım

*Uzm. Dr Selahaddin Semiz

1962 yılında Sivas, Gürün’de doğdu. 1985 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun oldu. Kırşehir, Kaman’da mecburi hizmetini, GATA-Ankara hastanesinde askerlik hizmetini, İstanbul Haseki Hastanesi Radyoloji Kliniğinde ihtisasını tamamladı.

Hekimlik hayatı boyunca birçok STK’da aktif görev aldı. Deprem, sel ve tsunami sonrası Endonezya-Ace, Pakistan-Keşmir ve Pakistan-Pencap bölgelerinde, Sudan ve Nijer’de sağlık gönüllüsü olarak çalışmalara katıldı.

Afiyet Hastanesi, Afiyet OSGB, Biomekatronik Şirketinin Ortağı ve Biomedikal Ar-Ge kooperatifi Başkanıdır. Halen Özel Afiyet Hastanesinde radyoloji uzmanı ve başhekim olarak çalışan Dr. Semiz, Kutupyıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği Başkan Yardımcısıdır.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın