Sivil toplum çalışmaları Türkiye de zor dönemlerde devletin yetişemediği veya ilgi alanı dışında kalan
durumlarda hızlı bir yükseliş göstermiştir. Cumhuriyet döneminde Kuran eğitimi ve Camiilerin
yapılması tamamen sivil topluma kalmıştı. 90 yılların başında özellikle Bosna savaşı sırasında
mazlumlara yardım ve destek konusunda devletin yapamadığı yardım ve desteği sivil toplum
yapmıştı. 1999 yılında yaşanan Gölcük depremi bir çok açıdan toplumu ve devleti sarsmıştı. Bu zor
yıllarda sivil toplum kuruluşları acil yardım, kurtarma, gıda ve giyecek yardımında adeta kanatlanmış,
kendini ve üyelerini aşan büyük bir gayretle, sivil, özgür ve hızlı karakteri ile toplumun vicdanı
olduğunu göstermiştir.
Toplumun vicdanı olmaktan İnsanlığın Vicdanı olmaya doğru
2000 li yıllarda sivil alanın genişlemesi, sivil toplumun güçlenmesi ve devlet-millet işbirliğinin artması
nedeni ile sivil toplum daha güçlü ve geniş çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bu dönemde uluslararası
yardım faaliyetleri zirveye çıkmış, dünyanın birçok yerinde acil yardım faaliyetleri yapan Türk Yardım
gönüllüleri insanlığın vicdanı olmayı başarmışlardır.
Herbiri yüzyılın felaketi diye anılan 2004 de Endonezya da deprem ve sonrasında gelişen tsunami,
2005 de Pakistan Keşmir de deprem, 2009 da Pakistan pencap ta sel baskını sonrası yüzbinlerce insan
hayatını , milyonlarca insan yakınlarını, evini, eşyalarını kaybetmişti. Bu bölgelerde aradaki uzun
mesafeye rağmen, en fazla yardım yapan sivil toplum kuruluşları Türk yardım gönüllüleri idi.
Yıllardır Afrika da devam eden açlık, yoksulluk ve sağlık sorunlarına karşı Türk yardım gönüllüleri
Afrika insanı için yeni bir umut olmuştu. Bir zamanlar sömürünün, zulmün, aldatmanın, öldürmenin
bir sembolü olan beyaz adam, siyah kıtada adeta insanlığın kanayan vicdanını sarmak ister gibi beyaz-
siyah kardeşliğini sağlamanın yollarını arıyordu.
Yeni Dönemde İnsanlığın vicdanı olmak için..
İnsani Değerler öncelikli olmalı…İnsanı para, mevki-makam, güzellik, güç..vs üzerinden tanımlayan
günümüz anlayışı bize kaos, sömürü ve çatışma getirdi.
İnsanı yaratılmışların en mükemmeli olarak gören, onu meleklerin bile üzerine çıkaracak ahlaki
özellikleri geliştirmeye çalışan, eğitimde insani değerler, irfan ve hikmet boyutunu öne çıkaran bir
anlayış yaygınlaştırmalı.
İnsan insanın kurdudur anlayışı yerine her insan diğerinin yurdudur… anlayışı yaygınlaşmalı.
Paylaşmak, fedakarlık, sosyal adalet ve dayanışma, barış, özgürlük, yaşam hakkı, hukukun üstünlüğü,
ötekinin haklarına saygı..vs gibi evrensel insani değerlerin her yerde ve durumda savunuculuğunu
yapmalı..
Küresel Barış…Silahların gölgesinde bir dehşet dengesi değil, insanların ve devletlerin Hak ve adalet,
özgürlük ve güvenlik dengesi içerisinde barış ile yaşadığı bir dünya..
Dünyada açlığı önlemek için aç insan başına 1 dolar gerekirken, silahlanmaya harcanan para kişi başı
100 dolardır. Dünya gıda proğramı WFP nin geçtiğimiz 30 yıl boyunca açlıkla mücadele için yaklaşık 30
milyar dolar harcama yapmış. Uluslararası barış enstitüsünü raporuna göre sadece 2016 yılında
silahlanmaya ayrılan miktar 1 trilyon 686 milyar dolar..Yaşatmak için yılda 1 milyar dolar ayrılırken,
öldürmek için 1,5 trilyon harcanıyor.
Sosyal adaleti sağlayan, Sömürüsüz-Faizsiz ekonomi… Ekonominin her insanın temel ihtiyaçlarını
karşılayan, sosyal adalet ve temel insan ihtiyaçlarını çözen bir anlayışla geliştirilmesi gerekir.
Dünyanın % 10 nüfusu kaynakların % 90 lık kısmını kullanıyor. Geri kalan % 90 lık nüfus açlık ve
zorluklar içinde yaşıyor. Bu sistem normal değil ve güçlülerin-mafyavari organizasyonların eliyle
dünyayı yaşanması güç bir yer haline getiriyor.
Tüketim-israf toplumu değil, Kanaat-paylaşım-üretim toplumu oluşturmak
Tüketim-israf toplumu dünyanın kaynaklarını sorumsuzca tüketirken çevreyi-doğayı tahrip
etmektedir. Yaşadığımız eko sisteme düzeltilemeyen tahribatlar oluşturmaktadır.
Fıtrata uygun yaşamak…
Allah’ın mükemmel olarak yarattığı evrenin özellikle yaşamın merkezi olan yeryüzünün mükemmel
dengesinin korunarak devam ettirilmesi gerekir. İnsanın ve bilimin doğayla savaşarak geliştiğini
düşünen bir bilim ve teknoloji anlayışından doğayı örnekleyen ve koruyan, yaratılışa saygılı bir yaşam
ve bilim anlayışına dönülmesi gerekmektedir.
Çevrecilik, doğanın korunması, fıtratın korunması ..ancak yeryüzünü Allah’ın(CC ) bir emaneti olarak
gören bir anlayışla mümkündür. Materyalist, ateist, devlet ve ideolojiler ahlak ve ahiret anlayışı
olmayan toplumlar fıtratı ve çevreyi anlayamaz, koruyamazlar.
Doğaya saygılı bilim çalışmaları… Bilim ve teknoloji doğayla ve fıtratla çatışan bir anlayıştan
kurtarılmalıdır. Şu anda bilim ve teknoloji hızla doğayı ve canlılığı tahrip eden, yok eden bir noktaya
doğru sürüklenmektedir. Ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, doğal kaynakların hızla
tüketilmesi… vs dünyayı yaşanması güç bir noktaya sürüklemektedir. Bunun temelinde batı bilim
anlayışını oluşturan Yunan Mitolojik tanrıları arasındaki savaş ve bilimin başlangıcını Prometteus un
tanrıdan ateşi çalması olarak gören anlayışı vardır. Halbuki islam medeniyetinde bilim Allah CC ın
Adem’e Esma ve eşyayı öğretmesi ile başlar.
İnsan-ı Kamil anlayışı oluşturmak… Sorunun parçası olan insanla sorun çözülemez. İnsanın kalp ve
beyin eğitimi ile nefs terbiyesi ile kamil, olgun insan haline gelmesi ile toplum düzelmeye başlar.
Yoksa heva ve hevesini rabb edinmiş azgın bir nefs ve anlayışla ancak bir dehşet toplumu oluşur.
Erdemli Aile-Erdemli Toplum oluşması
Erdemli, olgun, huzurlu, sağlam, fedakar, başkasına faydalı bir toplum oluşması için kamil insan ve
erdemli aile yapısının kurulması gerekir. Bu gaye ve hedeflerle eğitim, ekonomi, toplum ve devlet
yapısı organize edilmelidir.
Sivil toplum kuruluşları her zaman ve her yerde bu temel esasları topluma ve devlete hatırlatarak,
bu konuda öncü ve örnek çalışmalar yaparak yeni dönemde yeni görevlerle kendini geliştirmelidir.

Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.